14 Temmuz 2017 Cuma

TIP İSTEYEN İŞLETME OKUR MU?

   


                        HEKİM Mİ BANKACI MI?

Temmuz'un ortasına geldik sayılır, birkaç gün önce üniversiteye giriş sınav sonuçları açıklandı, Allahtan bizim gençliğimizdeki gibi tercihleri yapıp sınava girmiyor artık öğrenciler. Önce puan alıp sıralamaları belli olup sonra tercihlerini yapıyorlar.  
Ben 45 yaşındayım, 1990'da girdim, sonra da ikinci üniversitemi okumak için 94'te. 1994'te hala tercih formumuzla sınava giderdik; sınav tek oturumda olurdu, cevaplayabildiğin kadar soru cevaplardın ve tercih formunda birbirinden çok bağımsız okullar olabilirdi. Ben 90'da girdiğimde listemde işletme, iktisat,iletişimin tüm bölümleri ve tam emin olamadığım birkaç bölüm daha vardı. 
En sona da ilk sınav puanıyla alan Marmara Satış Yönetimi adlı iki yıllık meslek yüksekokulunu yazmıştım. İstanbul dışı yazmam yasaktı. Son tercihimi kazandım. Uğur Dersanesindeki Türkçe öğretmenim Erhan Ekici, bunun beni memnun etmeyeceğini söyledi, dondurup bir yıl daha hazırlan, çok iyi bir yer kazanırsın, dedi. Tamam, dedik. Babam bir matematik hocasıyla konuştu, sonra yüksekokula ilk hafta gittim, aa burası güzel, dikey geçiş yaparım, dedim ve hazırlanıp tekrar sınava girmedim. Dikey geçiş yapsam geçeceğim yer zaten Marmara İşletmeydi ki geçemedim. Hep ama hep bundan pişmanlık duydum; anneliğimde hafif bir eğitim psikopatı olmamda da bu yıl öğrenci koçu olmamda da hep bu hikayenin etkisi vardır. Aynı yıl iki arkadaşım sadece istedikleri bölümleri yazıp kazanamayınca ertesi yıl çalışıp ilk tercihlerine girdiler. Biri avukat, biri tıp doktoru. Sonra 94'te girdiğimde sadece Almanca tercihler yaptım, İstanbul Almanca Öğretmenliğini çok severek ve epey başarıyla okudum; ama kafamda hep şu vardır ben Boğaziçi Sosyoloji mezunu olabilirdim.

Bunları niye anlattım, insan en iyi kendi hikayesini bilir. Yeni koçluk sertifikamı almış biri olarak bugün burada yazacaklarımı yazmam yanlış olur, ber bugün bir anne, teyze ya da abla olarak yazıyorum. 

Üniversite seçmek lise seçmeye benzemez, daha farklıdır; meslek seçersin; günümüzde meslek konusunda da esnek olmak gerekse de en azından iş hayatında ilk 10-15 seneni  geçireceğin işin donanımlarına sahip olacağın bir bölüm seçeceksin. Bankacı ya da iş yerinde işi öğreneceğin bir iş yapacaksan ya da aile şirketinin başına geçeceksen daha özgür olabilirsin seçimlerinde, ama çocukluğundan beri hekim olmayı hayal ediyorsan işletme mühendisliği seni keser mi, hatta Türkçe sınavına da girip iyi bir TM puanı aldıysan İşletme, İktisat ya da Hukuk ?
Ya da böyle bir tercih değişikliği söz konusu oluyorsa o zaman dönüp bakmak gerekir, bu gerçekten benim hayalim miydi?

Şu ana kadar yazdıklarım yorumdu, şimdi biraz sistemli gitmeye çalışayım ve başlıklar ve maddeler halinde gideyim.

A) HER ŞEY YOLUNDA: 

Bir hayaliniz vardı. Bununla ilgili hedef belirlediniz, altyapınız iyiydi, çevrenizde uygun ortam sağlanmıştı, verimli çalıştınız, hedefinize ulaştınız ( çevrenizde uygun ortam sağlanmamıştı, siz olağanüstü emek verdiniz ...). İstediğiniz Üniversite, istediğiniz bölüm...


B) DURUM FENA DEĞİL 

Hedef belirlediniz, verimli çalıştınız, ufak terslikler oldu, puanınız yüksek, ilk tercihiniz değil ama çok iyi bir üniversite, istediğiniz bölüm ( İstanbul Tıp değil Marmara Tıp) 
ya da istediğiniz üniversite hedefinize varabileceğiniz bir bölüm ( Örneğin Boğaziçi ya da Koç İşletme değil de İktisat) .

C) İŞLER KARMAYA BAŞLIYOR


Bir hayaliniz vardı, hedef belirlediniz, çok çalıştınız (verimlilik veya ortam konusunda sıkıntı olmuş olabilir); hedefinizden biraz uzaklaştınız:
a) İstediğiniz bölüm oluyor, ancak hiç düşünmediğiniz üniversitelerde
b) Başka bir puan türünde yüksek puan aldınız hayalinizden uzak bir bölümü düşünmeye başlıyorsunuz

D) AÇIKTA KALMAYAYIM

*Bir hayaliniz var, hedef belirlediniz; ama ortam veya verimli çalışma konusu iyi hallolmadı.
*Bir hayaliniz var, ama hedef yok, çalışma çok sistemli değil
*Her şey iyi gidiyordu; öngörülemez aksilikler oldu
a) Veteriner olmak istiyordunuz, ama peyzaj mimarlığı da olur diyorsunuz.
b) Kafamda bir şey yoktu, kısmet diyorsunuz.





PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK?


B ve C ya da C ve D'de birbirine karışan durumlar olabilir ve durumların sayısı biraz artabilir. Devlet- Özel burslu-burssuz pek çok seçenek de var; ama önce bir analiz yapmakta fayda var. Hatta bu analiz bir tür fayda- zarar analizi olabilir.



Aileler işe karışmalı mı?

Bence köstek olmayacak yapıcı bir tavır sergileyeceklerse karışmalılar. Biz kimine göre maalesef kimine göre iyi ki Avrupa ülkeleri gibi değiliz, eğitim sistemimiz de net kurallar üzerinde yükselmiyor; bu sistemde yetişmiş bir gence bu senin kararın deyip kapıyı kapamak omuzlarına çok ağır bir yük vermek demek, size kendi isteğinizi dayatın demiyorum, ama önüne olasılıklar sunun, beraber araştırma yapın, bir bilene sorun; yeni bir meslek seçeneği ise o mesleği yapan biriyle görüştürün. Ya da bir yıl daha çalışıp girme kararı verirse, bu kararını destekleyin, maddi ve manevi olarak sizin için çok korkunç bir seçenek değilse. Bir yıl daha çalışma kararı alırsa da başarılı olması için daha önce yapılan hataların tekrarlanmamasına, hedef belirleme ve verimli çalışmanın yollarını öğrenmesine ve uygulamasına yardımcı olun. 

Biraz daha örnekleme ve madde madde gitmeye çalışayım.

- İstanbul Tıp istiyordu Erzurum, Erzincan, Urfa ve Van'daki devlet üniversiteleri tutuyor, Kıbrıs'ta bir özel üniversite burslu, İstanbul'da bir özel üniversite ücretli, bir özel üniversite %50 burslu tutuyor. 
a) Hiçbiri
* Seneye tekrar girer
* Başka bölüm → Baştan bir araştırma
b) Harcanacak para, uzaklık, zaman, barınma, güvenlik gibi pek çok ölçütü değerlendirmek gerekir.

-Belli bir isteği yoktu, puana göre karar verecekti
a) Baştan bir araştırma
b) Gelecek yıla bırakma, gelecek yıl için şimdiden planlamaya başlama.

SONSÖZ

Aklımdakileri belli bir sistemde yazmaya çalıştım, bazen öğrenciye bazen veliye hitep etmiş oldum; bunu bilerek düzeltmedim, zira akıcılığını bozacaktım. Aklınıza takılan başka soru varsa lütfen paylaşın, seve seve araştırırım. Tüm bunları yazmış olmama rağmen bir tercih yaptığınızda bunun son seçenek olmadığını bilerek gönlünüzü ferah tutun, hayat sonsuz seçeneklerle dolu, sağlık olsun, hepimizin yolu açık olsun...



2 Temmuz 2016 Cumartesi

NE YAPARIM SENDEN SONRA TEOG!

AH TEOG VAH TEOG!


Bayrama birkaç gün kala yüzbinlerle ifade edilebilecek sayıda velinin ve öğrencinin bayram mayram düşünecek hali yok bu ara...

Bizim de ailece üç yıl önce adı SBS iken yaşadığımız stresi yaşıyor şimdi veliler ve öğrenciler...

Keşke bambaşka bir eğitim sistemimiz olsa ve böyle yerleştirme sınavlarına gerek kalmasa, acıklı bir haldeyiz. Lakin keşke ile olmuyor bu işler , böyle bir sistem var, bu sistemi bir denize benzetirsek bu denizde yüzmek veya teknemizi yüzdürmek zorundayız.

Çok kısa olarak; benim adı önce SBS sonra TEOG olan sınav öncesi hazırlık ve sonrası yerleştirme süreci ile ilgili kendiliğinden gelişen gönüllü danışman olma halimin hikayesini, sonra da bu üç yılda öğrendiklerimi paylaşayım.

Ben çocukluğumda ve gençliğimde başarı odaklı biri değildim; daha doğrusu "başarı için hedef koyma" "hedef odaklı çalışma" hatta "başarmak için çalışmak" kavramlarından haberim yoktu.
Üniversiteye hazırlanırken ve sonrasında tercih yaparken yaptığım yanlışlar neticesinde yetişkinlik hayatıma bence biraz dezavantajlı başladım(Bu dönemde fark ettiğim şey bu tip sınavlara iki yıl hazırlanmak gerektiğiydi). Yine yukarıda söylediğim kavramlardan da haberim olmadığı için eksileri de artıya çeviremedim. Zaman içinde bu durum beni biraz kişisel gelişime yönlendirdi; çünkü bu durumdan rahatsız oluyordum ve kendimde yaptığım ya da yapılan yanlışları çocuklarımda yapmak
 ( anne ve veli olarak üzerime düşen kısmıyla) istemiyordum.

Önce büyük kızıma eşimle birlikte kitap dolu bir hayat sunduk ,( Bu arada yazdıklarımdan başarıyı algılama biçimimin genelgeçer değerlerle tam olarak örtüşmediği zaman içinde anlaşılacaktır).
kızıma arka arkaya beş kitap okuduğumu bilirim. İlkokulda çok bilinen, çok tutulan, zor öğrenci kabul eden bir özel okula verdik. İlk üç sene sınıf öğretmenimiz şahaneydi, kızıma ve bana çok şey kattı; sonraki branş derslerine geçilen iki sene de çok iyiydi; dördüncü sınıfta ben de kızıma dersleri konusunda çok yardımcı olmuştum; o da zaten zeki ve sorumluluk sahibi bir çocuktu ( şimdi de genç), yüksek notlar almak hoşuna gitti, akademik başarı konusunda kendiliğinden bir isteği oluştu beşi de kendi gayretiyle aynı şekilde tamamladı. Fakat beşin sonunda ekonomik nedenlerle kızımı bahsettiğim okuldan almak zorunda kaldık. Akademik anlamda daha iddiasız; ama yabancı dili iyi olan bütçemize daha uygun başka bir özel okula geçtik, bu arada küçük kızım da aynı okulun hazırlık sınıfına başladı. Kızımın şansına çok iyi öğretmenlere denk düştük. Yedinci sınıf başlarken de iki yıl hazırlanmaktan bahsetmiştim ya hem onun için hem de önceki okuldan ayrılışımızın yaratabileceği eksikliklikleri telafi etmek adına kızım dersaneye başladı. Sekizinci sınıfta da matematik dersi aldı; çünkü sadece haftada bir ders aldırabilecektik, matematiği seçtik, ki çok doğru bir kararmış. Son birkaç hafta da matematik öğretmenimizin yine matematik dersi veren oğlu ek olarak ve koçluk vasfı da olan bir Türkçe öğretmeni de ( iyi ki) üç derse geldi ve artık paniklemiş haldeki ben ve eşime de çok iyi geldi. Sonuçta kızım binde üçlük dilime girdi ve bizim için çok iyi bir sonuçtu. Özel okul, iki sene dersane, özel öğretmen; daha ne olsun diyenleri duyar gibiyim. Ancak maalesef bu sistemin çarkları biraz böyle dönüyor, haftanın dört beş günü ders alanlar duyuyorum.Anadoludaki çobanlık yapan çocuk da dereceye giriyor; ama bu  özel bir durum, o çocuğumuzun okulundan ya da kasabasından benzer sonuçlar alan on çocuk daha çıkmıyor. Ama İstanbuldaki en yüksek puanlı ve en pahalı özel okula bakıyorsunuz, çok sayıda öğrenci aynı zincir okuldan geliyor. Neyse, bu tamamen başka bir konu ( Kısa olmadı pek ) .

Şimdi gelelim şu anda konuşulması gereken konuya, hangi okulu tercih edeceğiz?

İşte bu noktada pek çok ölçüt var:

1. Öğrenci devlet okulundan mı, özel okuldan mı geliyor?

a) Devletten gelenler

Bence puanınızın yettiği ölçüde hazırlıklı bir devlet anadolu lisesi, ya da burslu veya ekonomik koşullarınızın yettiği özel bir lise tercih edin. Gerekirse dokuzuncu sınıfta başka okula geçilir, çünkü yabancı dil çok, çok, çok önemli.Fen lisesi istiyorsanız da yabancı dili dışarıdan takviye edin.

b) Özelden gelenler:

Şimdiye kadar çok iyi İngilizce öğrenildeyse Almanca veya Fransızca ( İtalyanca da olur) hazırlıklı bir okul; ya da üniversitede FM ağırlıklı okunacağı kesinse bir Fen Lisesi.

2. Seçilecek okul türleri

a)Yabancı özel okul seçecek olanlar:

Amerikan, Alman, vs. yabancı okullar tercih ediyorsanız üniversiteyi yurt dışında okutmak da önemli bir seçenek olmalı. Ya da öğrencinin son iki sene hem okul dersleri ile hem de sınav hazırlığı ile uğraşması göze alınmalı.

b) Özel Anadolu Lisesi seçecek olanlar:

Bu okullar öğretim adına elinden geleni yapar, ancak farklı puan aralığından öğrenciler okur.

c) Özel Fen Lisesi seçecek olanlar:

Bence öğrenci de istiyorsa, çok öznel bir yorum; ama şu dönem en gönül rahatlığı ile okutulacak okul türü.

d) Devlet okulu seçecek olanlar

Benim kızım da devlet okulunda. Artık eğitim yirmi- otuz yıl öncesinin eğitimi değil, özelde de durum çok farklı değil; ama devlette biraz daha elinizin çocuğunuzun üstünde olması gerekiyor.


Bazı veliler ve öğrenciler için aslında bu süreç dün tamamlandı. Özel okulların ilk kayıtları bitti. Onlara " Çok geçmiş olsun" ve " Hayırlı Olsun" diyorum.Ama pek çok veli ve öğrencinin çilesi daha bitmedi. Onlara da biraz daha sabır ve kolaylık diliyorum. Bir üstteki veya daha üstteki okulları istiyorsanız, lütfen takibi bırakmayın, sonra pişman olmayın.
Daha zamanı var; ama devlet fen ve anadolu liseleri için de aynı şeyi söyleyebilirim, eğer istiyorsanız ve şartlarınıza uyuyorsa ( yol vs.) mümkün olan en yüksek puanlı okulu zorlayın.
Kolay gelsin!







11 Şubat 2016 Perşembe

Motiveyim Motive / Hedefe Giderken






Merhaba,

ben Begüm İrem, bana babamla rahmetli annemin koyduğu iki isim. Begüm' ü kullanıyorum, ama bu iki ismin  yanyana gelmiş halini seviyorum, şiirsel geliyor bana...


43,5 yaşındayım. İki şahane kızı olan bir anne ve yüzlerce öğrencisi olan bir yabancı dil öğretmeniyim. Benim hikayemde değişik olan şey ise iş hayatına yirmi yıllık bir gecikmeyle girmiş olmam. Heyecanlı kısmı da bu belki; çünkü bu gecikmeyi telafi etmek için var gücümle çalışıyorum.
Öğrenmek benim için vazgeçilmez bir sevgi ve gereksinim. Ama ben aynı zamanda bir eğitmenim ve öğrendiklerimi paylaşmam gerekiyor. Bir de hedefim var , öğretmenliğimin yanına kariyer koçluğunu eklemek...
İletişim kurmak ve anlatmak ise konuşarak veya yazarak benim için , nasıl tanımlasam, bir dürtü...

Geçen haftanın başında çok değerli , mentorum dediğim, bir arkadaşımdan "Zaman Yönetimi" eğitimi aldım, aslında bir koçluk seansı armağan etti bana desem daha doğru olur. Eğitim maceramı, hedefe giden yolda yaşadıklarımı blogla paylaşma fikri de o seansta gerçekleşti.

Demin aynı zamanda kendisi de bir koç ve çok yönlü bir iş kadını olan başka bir arkadaşımın çevirdiği Joe Vitale'nin "Mucizeleri Beklemek" kitabından parçalar okurken "Motiveyim Motive" ismi aklıma geldi, çok ciddi , ağır bir blog ismi olmadığı muhakkak; ancak blogum beni de yansıtmalı, neşeli olma halim buraya da yansımalı, sonra gerekirse değiştiririm ( zira değişime açık biriyim :) ).
Ayrıca bana bir başlangıç yapma ilhamını da verdi, böylece yeni bir başlangıç daha yapmış oldum.


Bu blogumu tanıtma amaçlı bir giriş yazısı oldu, ilk yazım çok yakında...
Sevgi ve coşkuyla kalın...